CENNET VE CEHENNEM

 

Onların yolu çok uzunmuş, hava da güneşli ve sıcakmış, terlemişler, susamışlar.

 

Az ileride bir kapı görmüşler. Kapının arkasında büyük bir meydanda, altın bir çeşmeden buz gibi su akıyormuş. Yolcu kapıdaki bekçiye sormuş:

 

- İyi günler!

- İyi günler! - bekçi demiş.

- Burası harika bir yer, adı ne?

- Burası cennet.

- Ohh, çok iyi cennete gelmişiz, biz çok susadık.

- İçeriye girip istediğiniz kadar su içebilirsiniz- demiş bekçi ve eliyle çeşmeyi göstermiş.

- Atımla köpeğim de susadılar…

- Kusura bakmayın, buraya hayvanlar giremez.

 

Yolcu çok üzülmüş, çok susamış, ama suyu tek başına içmek istememiş ve teşekkür edip yoluna devam etmiş. Uzunca bir süre gitmişler ve küçük bir kapıya varmışlar.

Kapıda bir bekçi varmış,

 

- İyi günler!

- İyi günler! - demiş bekçi.

- Atım, köpeğim ve ben çok susadık.

 

Bekçi eliyle taşları göstererek:

- Su taşların arasında bir çeşme var, oradan istediğiniz kadar su içebilirsiniz - demiş.

Yolcu, atı ve köpeği istedikleri kadar su içmişler ve yolcu bekçiye teşekkür etmiş.

- Buranın adı ne?

- Cennet.

- Cennet mi? Biz iki kilometre önce bir kapı gördük. Bekçi buranın cennet olduğunu söyledi.

- Orası cennet değildi. Cehennemdi.

Yolcunun aklı karışmış.

- En iyi dostlarına sırt çevirenlerin hepsi orada kalır…- bekçi demiş.

 

cennetðàé

cehennem – àä

terlemekïîòåòü

susamak èñïûòûâàòü æàæäó

çeşme – èñòî÷íèê, ôîíòàí

yolcuïóòåøåñòâåííèê

bekçi – îõðàííèê

at  - ëîøàäü, êîíü

köpekñîáàêà

kusura bakmayıníå îáåññóäüòå

taş – êàìåíü

dost - äðóã

akıl karışmak - â ãîëîâå âñå ïåðåïóòàëîñü

- a sırt çevirmekïîâåðíóòüñÿ ñïèíîé ê…